Öyküsü

Başlangıç:

Nar Ev’in düşünsel oluşumu bir Fransız filmi ile başlar. Film, bir ressam dede ve torunun kum tepelerinin arasından yürüdükleri sahne ile açılır. Sahilden esen sert rüzgâr, güneyin kedersiz, rahat ve sıcak havası, filmin her karesine sinmiştir. Öğleden sonra sahile yapılan yürüyüşler, komşularla yenilen akşam yemekleri, sabahın taze ve yumuşak ışığında yapılan resimlerle dolu köy yaşamı, çocuk gözünden yaz mevsimi boyunca akıp gider. Sonra sonbahar; çocuğun okula başlama, dedenin ürettiklerini sergileme, kültürel, sosyal etkinliklere katılma mevsimi.

Filmi seyrettiğimde yirmili yaşlarımın sonlarındaydım. Başlangıçta aklımda yer ettiğinin farkında bile değildim. Hayat akıp gitti, pütürlü, zorlu, bazen keyifli, bazen yavaş ve bazen de çok hızlı. Bir zaman sonra o film anılarımdan çıka geldi. Hadi dedi; sahildeki o bahçeli eve gitme çağındasın. Sabahın yumuşak ışığında çalışma, öğleden sonra doğanın içine kendini koyuverme, akşam dostların, sevdiklerinle yaşamı paylaşma zamanındasın. 

Nerede, Nasıl, Ne Zaman? Neden?

İzmir, Foça, Foçaköy, Balaban Tepesi; zeytinlikler, Gediz Irmağı, Ovası, Deltası ve İzmir Körfezine bakan bu yer “O” yerdi. 

Peki ya “O Ev”? Akdeniz’in ışığı, rüzgârı; yedi veren limonun, narın bereketi; sardunyanın çılgın neşesi, begonvilin rengi, yaseminin kokusu; asmanın yakıcı güneşe perde olan yeşil elleri, zeytin ağacının meyvesiyle yüklenmiş dalları; Anadolu’nun mütevaziliği, insana sıcacık kucak açışı; taşın, ağacın, toprağın dostane birlikteliği… Bunlarla yan yana iç içe bir yaşamı kurmak, bir mekân oluşturmak mümkün müydü?

Arayışlarımın sonunda, Yüksek Mimar Buğra Tetik’in 2017 yılının ikinci yarısında başlattığı tasarım süreci, evde yaşamayı düşünen herkesi, onların dostlarını, pek çok mühendislik dalını, sınıf arkadaşlarını, hocalarını da içine alarak ilerledi. Her bir katkı ile gelişti, ustalarla uygulanıp zenginleşti, “Nar Ev” 2020’nin sonunda ortaya çıktı. Peyzaj projesinin uygulanması ise 2021’in ilk yazında mümkün olabildi.

O ki amaç; iyi yaşamak, yaşamı insanlar ve bütün canlılar için iyileştirmekse elbirliğiyle; dileriz Nar Ev böylesi paylaşımlara, üretimlere mekân olur.

Bu dileğimizin ilk adımını, Nar Ev adına açtığımız bu sayfada; arazinin seçiminden, doğa ile kurulacak ilişkiye, ihtiyaçlarınızı, beklentilerinizi anlayıp tasarım bilgisini, kültürünü size aktaracak mimar ve mühendislere ulaşabilmeye dair deneyimler, planlama ve uygulama pratiği, bütçeleme teknikleri, yaşanan sorunlar, eksiklikler konusunda biriktirdiklerimizi süreç içinde paylaşarak aktaralım istedik.

Ziynet

Nar Ev, Kasım 2021

Ev, Arazi Seçimi, Tasarım Süreci

“Ev” neyi ifade ediyor?

Bu sorunun cevabını düşünmeye çalıştım ilk önce. Sonra, nasıl olmalı? nerede olmalı? sorularının da.    “Ev” bizim için ne anlama geliyor sorusuna cevap verdiğimizde, aslında arazinin seçimini ve evin tasarımını da yapmaya başlamışız demektir.

Ev Neyi İfade Ediyor

Bana göre ev “hayat” idi. Peki şimdi, nasıl bir hayat düşlüyordum? Özetle; geniş aile yaşamı, sosyal çalışmalar, dostlarla, arkadaşlar ile paylaşılan zamanlar, biriktirdiklerim üzerinden üretmeye devam etmek, toprakla, canlılarla, etkili bir ilişki. 

Peki nerede?

Bu soruya vereceğimiz cevap da nasıl yaşamak istediğimiz ile bağlantılı.  Her birimiz bunu çokça düşünmüşüzdür. Benim için Ege’de, kırsalda ama kente yakın, tek başına bağ evi değil komşuların olduğu, imarlı, yapılaşma için alt yapısı oluşmuş ve kuralları belirlenmiş bir yerde. İzmir, Foça, Foçaköy’de.

Ya evin tasarımı?

Elbette hepimizin yaşamak istediğimiz eve dair, bütünsel ya da detaylara ilişkin düşünceleri vardır. Ancak evin tasarım süreci başka bir uzmanlık bilgisi ve becerisi gerektiriyor kuşkusuz. O uzman kim olmalı sorusunun cevabını, hazır bir ev almak istediğinizde ya da araziyi teslim edip sürece dahil olmadan evin size teslim edilmesini isterseniz, günümüzde evleri yapan müteahhitler veriyor.  Ancak ben konuya salt maliyet ve kar odaklı bakan, bilgisi kendi yaptıkları ile sınırlı bir müteahhitle işe başlamak istemedim.

Evin tasarım sürecini; kişisel beklentileri, işlev, estetik ve teknikle birleştirebilecek bir mimarla başlatmanın doğru olacağını düşündüm. Tanıdıklarımın referansı ile birden fazla mimar ile görüştüm. Tasarım sürecini etkileşimli, katılımcı bir süreç olarak değil, tek yanlı, hiyerarşik bir işleyiş olarak kavradıklarını gözlemledim. İhtiyaçlar zaten hep aynıydı. Sonuçta arazi düzlenip, depreme dayanıklı betonarme bir ev kondurulacaktı. Tabi ki evin kaç odası olacak, kaç metrekare olacak, taş kaplama mı olacak bu konularda söz hakkım olacaktı. Ama hepsi o kadardı. Tasarım süreci benim dışımda akacaktı.

Oysa tasarım süreci, bizim hayata dair beklentilerimiz, biriktirdiklerimiz ve bunların evle ilişkisiyle yakından bağlantılı. Bana göre hayat olan evin formu; toprağa, dağa, taşa, insanlara yettiğince dost olmalı, gelip geçenlere ben size de açığım demeli, duvarların arkasına saklanmamalı, güneşe, yağmura, rüzgâra, bitkilere, canlılara yüzü dönük olmalıydı.

Ev, arazide yalnızca kendine bir yer açmalı, orada var olan taş toprak orada kalmalı, malzemesi bir gün ev yıkılır ise öylece doğaya karışmalı, ısıtma ve soğutması için güneş, rüzgâr, su gibi unsurlar kullanılmalı, çöpü dönüştürülmeli, toprağıyla bizim besinlerimizi büyütmeli, meyvesi, çiçeği arılar, kuşlar, gelip geçenler arasında paylaşılmalıydı… Tabi ki ev oralı, oradan olmalıydı. 

Arayışlarımın sonunda Yüksek Mimar Buğra Tetik ile bir araya geldik. Görüşmede bendeki ev fikrine dair sorular sordu. Her bir soru bana ne istediğimi derinlemesine düşünme fırsatı verdi. Görüşmelerde, mimarlık alanından evin tasarımına etki edecek kimi temel bilgileri aktardı, beni aydınlattı, böylece tasarımın diliyle tanıştım. Sanki çocukluğumdan kalma unuttuğum bildik bir dildi[1]Henüz 7-8 yaşlarındayken tatil günlerinde hayvanları ovaya otlatmaya götürürdük diğer köy çocukları ile birlikte. Özellikle yazın son günlerine doğru harmanlar kaldırılmış, … Continue reading sevmiştim. Kendimi anlayıp o dilde anlatmam gereken bir süreç vardı önümüzde. Evde yaşamayı düşünen her bir bireyin, arkadaşlarımızın değişik aşamalarına katılabildiği projelendirme süreci, mimarımızın çabaları ile ulaştığımız inşaat, makina, elektrik, peyzaj, harita, ziraat, çevre mühendisliği alanlarını da içine alarak yaklaşık 1 yıl sürdü.

Ziynet ÖZÇELİK

Deneyimler

Dipnot

Dipnot
1 Henüz 7-8 yaşlarındayken tatil günlerinde hayvanları ovaya otlatmaya götürürdük diğer köy çocukları ile birlikte. Özellikle yazın son günlerine doğru harmanlar kaldırılmış, geride bir miktar saman kalmış olurdu. Hayvanlar ovada uzun bir gün boyunca otlarken biz çocuklar da oyuna dalardık. Bu oyunlarımızdan biri de ovanın ortasından geçen çayın kenarında ev yapmaktı. Evin inşası için saman toplar, samanı kille birlikte çamur haline getirir, çiğneyerek birbirine yedirirdik. Sonra bu çamur ile bir tür su basman yapar, zeminini düzeltir, kenarlarına oturacak sedirler yapardık. Bunları kurumaya bırakır, her gün gidip çatlamasın diye biraz su serper nihayet kuruduğunda, büyük bir gururla içine girer, oraya yanımızdaki küçük örtüleri serer, yemek yer, uyur, oyun oynardık. Bugün bunları anımsarken aklıma takılıyor; çocukluk, sisler ardında saklanmış, geçmişte kalmış bir çağ mı? Yoksa yaşamaya devam eden, “bugün”ümden usul usul beslenen, kendini gittikçe büyüten bir evren mi?